TARİHÇE

Karia, Antik Çağ’da Küçük Asya’nın güneybatısında yer alan kuzeyde Maiandros Nehri, Messogis ve Karanlık Dağları, doğuda Babadağ, Honoz Dağı, güneyde Dalaman Çayı ve batıda Ege Denizi ile çevrili bir bölgedir.  Bu bölge güneydoğuda Lykia’nın, kuzeydoğuda Phrygia’nın ve kuzeyde ise Lydia ile Ionia’nın komşusudur. Günümüzde bu bölge güneybatı Ege’deki Muğla ve Aydın illerinin büyük bölümü ile Denizli ilinin batı uç kesimlerini kapsamaktadır. Coğrafi sınırlar doğanın kendi eşikleri olan dağlar, denizler ve birçoğu bugün hala etkin olan nehirler tarafından belirlenmiştir.

Bölge, adını burayı yurt edinen Karlardan almıştır. Karia’nın dağlık fiziki yapısı, dağınık bir yerleşim modeline neden olmuştur. Dağınık köy ve kasaba yerleşimleri, dinsel temelli birlikler (koinon) kurmak suretiyle dayanışma ve sürekli iletişim içinde kalmışlardır.

Bölge hakkındaki en erken arkeolojik veriler İncirliin, Bafa gölü çevresi, Milas- Gencik Tepe, Fethiye Girmeler Mağarası, Çaltılar ve Eceler Höyük kazılarından gelen buluntularına dayanır. Bafa Gölü çevresindeki Beşparmak Dağları’nda (Herakleia Latmia), bahar şenlikleri ve evlilik ritüelleri gibi sosyal içerikli konuları yaşadıkları mağaraların duvarlarına resmedenler günümüzden 7000 yıl öncesinde bölgede yaşayan Karia’nın ilk  tarım toplumudur. Aphrodisias, Iasos, Tavşan Adası, Bodrum Gündoğan - Peynirçiçeği Mağarası, Hydai (Damlıboğaz) ve yakınlarındaki Pilavtepe buluntuları, Yatağan- Ahir Köy ve Yava Köyü, Köyceğiz Yangıköyü, Myndos-Bozdağ, Datça-Knidos yakınlarında Deveboynu/ Tekirburnu Bölge’deki Tunç Çağ yerleşimlerinden bazılarıdır. Bölge’nin Demir Çağı’ndaki en zengin verileri ise Halikarnassos Yarımadası’nda Leleg yerleşmelerinden gelmektedir. Leleg halkının kurduğu sekiz yerleşimin tamamı yarımada üzerinde yerleşiktir. Yarımadaya özgü bir karakter ve gelişim çizgisi gösteren yuvarlak çiftlik evleri (compoundlar) savunma sistemleri, tarım terasları, hamasa’lar ve taş tümülüsler  özgün bir mimari mirası temsil eder.

Karlar, bugün Karca olarak tanımlanan bir dili ve bu dile ait 48 harften oluşan bir alfebeyi kullanıyorlardı. Homeros, tarafından kaba olarak tanımlanan (Hom. Il. II, 867-869) bu dilin yazısı Hellence ve Karca çift dilli yazıtlar sayesinde büyük ölçüde çözümlenmiştir. Karca’nın aksine, Leleg toplumuna atfedilebilecek herhangi bir dil ya da yazının varlığına ilişkin bilgi yoktur.

Homeros’a göre (Il. VI, 35; XXI, 84-87) Lelegler önceleri Kral Altes önderliğinde Troas Bölgesi’nde Satnioeis nehri (Tuzla) kıyısında “Pedason” denilen bölgede yaşamışlardır. Troia savaşının ardından güneye göç ederek Halikarnassos yakınlarına yerleşmiş ve Karia bölgesinde, bugünkü Bodrum Yarımadası’nda Myndos, Souangela, Termera, Side, Madnasa, Pedasa, Ouranion ve Telmissos adları ile anılan sekiz kent kurmuşlardır. Strabon’un (XIII,I,59)  Karia’nın tümünde ve Miletos’ta Leleglere ait mezarların, savunma yapılarının ve iskân yerlerinin bulunduğunu belirtmesi, önemlidir. Halikarnassos Yarımadası’ndaki en önemli Leleg yerleşmesi olan Pedasa ve Karia’da tarafımızca yürütülen kazı ve araştırmaların sonuçları  Leleg toplumunun, yaşama, mimarlık, savunma, yerleşim modeli, inanç ve gömü gelenekleri ile Kar kültürel kimliğinin oluşumunda önemli bir rol üstlendiğini göstermiştir.

Özellikle Arkaik ve Klasik Dönem boyunca, hanedanlar ya da yerel beyler hem Karia hem de Lykia toplumlarımda ortak fenomendi. Karia’nın geleneksel yönetiminde hanedanlar küçük köysel birimlerden, Mylasa ve Halikarnassos gibi büyük yerleşim hanedanlarına dek çeşitlilik gösterirdi. Bu olgu genellikle kan bağı, akrabalık ya da güven ilişkisine dayalı ve hanedanlık olarak adlandırabileceğimiz monarşik bir yönetim sistemi yaratmıştır. Karialılar, Hellen kültürüne ve Hellen tarzı yaşama öykü­nen Hekatomnidler dönemi ile birlikte tiyatro, tapınak ve gymnasion türü yapılara sahip kıyı şehirlerinde Hellen geleneğin­de kentler kurmuşlardır. İç Karia yerleşimleri ise feodal toprak sahiplerinden oluşan güçlü̈ ailelere sahipti ve eski geleneğe bağlı yaşam, bu izole alanlarda Hellenistik Döneme dek varlığını sürdürmüştür.

MÖ 546 yılı sonrasında Karia Pers hakimiyeti altına girer; Pers Kralı Kyros, Lydia Kralı Kroisos'u yenilgiye uğratarak batıya doğru ilerler ve Ege Denizi'ne kadar tüm toprakları hâkimiyeti altına alır. Herodotos (I, 175–176) bu sava­şın hemen sonrasında Kyros'un generallerinden Harpagos'un Karia'yı boyunduruk altına aldığını ve sadece Halikarnassos'un kuzeyinde bir Leleg kenti olan Pedasa'nın Persler'e karşı direndiğini aktarmaktadır. Karia’nın büyük kısmı, Büyük İskender’in fetihlerine kadar yaklaşık 200 yıl boyunca Pers egemenliği altında kalacaktır. Kıyı Karia yerleşimleri Salamis Savaşı sonrasında Attika-Delos Deniz Birliği'ne üye olarak bir süre için Pers boynduruğundan ayrıldılar fakat MÖ 387 yılında Persler yeniden Ege kıyısındaki tüm kentler üzerinde egemen oldular.

Karia ve Lydia Satrabı Tissaphernes’in, MÖ 395 yılında Sardeis’te Spartalılar tarafından yenilgiye uğratılmasının ardından, Anadolu’daki satraplıklar yeniden düzenlenmiş ve Karia Hekatomnidlerin yönetimine verilmiştir. Karia Satraplığı’nın bu dönemdeki ilk başkenti Mylasa’dır. Karia’nın  bilinen ilk büyük satrabı hanedanlığa da adını veren Hekatomnos’tur. Hekatomnos’un oğlu Maussollos MÖ 377’de babasının yerini almış ve MÖ 353’teki ölümüne kadar yönetimde kalmıştır. Topraklarını kuzeyde Menderes Nehri, güneyde Rhodos ve güneydoğuda Lykia’ya kadar genişletmiştir. Maussollos ilk olarak güçlü bir donanma hazırlatmış ve yönetim merkezini Mylasa’dan Halikarnassos’a taşımıştır. Yakın çevrede bulunan Leleg kentlerini de yeni başkente bağlayan Maussollos, hem nüfüs hem de territorium açısından büyük bir yerleşim oluşturmuştur. Halikarnassos, limanlarıyla donanma ve ticaret için uygun bir konumda yer almaktadır. Maussollos Hellen Kültürüyle yakından ilgilenmiş ve “Hellenizasyon” uygulamasını Halikarnassos’un yeniden kurulmasında gerçekleştirmeye çalışmıştır . Maussollos zamanının imar programı içinde gerçekleştirilen en önemli yapılardan biri de kendi mezar anıtı Maussolleion’dur. Antik dünyanın yedi harikasından birisi olan ve günümüzde “mozole” kelimesinin kökenini oluşturan Maussolleion, Maussollos’un ölümünden önce MÖ 353’te inşa edilmeye başlanır ve ölümünün ardından satraplık yetkilerini devralan karısı Artemisia tarafından tamamlanmıştır. Artemisia’nın ölümünün ardından kardeşi Idrieus ve karısı Ada yönetime geçerler. MÖ 341’de Piksadoros, kardeşi Ada’yı sürgüne göndererek Karia satrabı olmuştur. Piksadoros MÖ 336 yılında ölünce yerine damadı Orontobates geçer. MÖ 334 yılında, Büyük İskender bölgeye geldiğinde, Karia Orontobates’in yönetimi altındadır. Büyük İskender Halikarnassos’u zorlu bir kuşatmanın ardından ele geçirir ve yönetimi yeniden Ada’ya bırakır. Büyük İskender’in ölümünün (MÖ 323) ardından, Karia Bölgesi, onun generalleri arasında çekişme konusu olmuştur. İlk önce Antigonos’un ve ardından MÖ 301 yılından sonra Lysimakhos’un, MÖ 281’den sonra da Seleukos’un egemenliğine geçmiştir. Kaunos, Halikarnassos ve Myndos gibi kıyı Karia kentleri ise Ptolemaioslar tarafından, Marmaris yarımadasının büyük kısmı ile Rhodos tarafından yönetilmiştir.

MÖ 197/196 yılında Seleukos kralı Antiokhos III Karia yerleşimlerini ele geçirmeye ve yeniden krallığı hakimiyetine almaya kalkıştığında bu girişimi müttefik Rhodos tarafından engellenir ve Halikarnassos, Kaunos, Myndos ve Samos ile birlikte Seleukos işgalinden kurtarılırlar (Liv. XXXIII, 10). MÖ 188 yılında imzalanan Apameia Barış Antlaşması gereğince de Lykia ve Maiandros nehrinin güneyinde kalan tüm Karia toprakları batıdan gelen yeni güç Roma tarafından Rhodos’a armağan edilir. Herakleia Latmia, Euromos, Iasos, Mylasa, Bargylia, Pedasa, Halikarnassos ve Myndos ise özgür bırakılır. Rhodos’un Karia üzerindeki hakimiyeti MÖ 167 yılında Roma’nın isteği üzerine sona erer. Karia’da Roma hakimiyeti MÖ 129 yılında Roma’nın Anadolu üzerindeki ilk resmi toprağı Asia Eyaleti’nin kurulması ile başlar ve MS 13. yüzyıla kadar sürer. St. Paul’un ziyaret etmediği bölgede, Hristiyanlığı resmen benimseyen İmparator Constantinus, bu yeni dinin yerleşmesinde etkili olmuştur. Karia’da Roma egemenliği döneminde elde ettiği imtiyazlar sayesinde büyüyen ve zenginleşen Aphrodisias, Hristiyanlığın resmen kabulü sonrasında dinsel ve yönetimsel merkez konumundadır.

MS 11. yüzyıl sonlarından itibaren Karia Bölgesi, Muğla’yı da içine alarak ilk Türk akınları ile karşılaşmıştır. Bu akınlar, Muğla’nın Türk egemenliğine geçtiği MS 13. yüzyılın son çeyreğine kadar devam etmiştir. Karia Bölgesi ve onun merkezinde yer alan Muğla, MS 13. yüzyıl ortasında Menteşeoğulları egemenliğine geçen ilk bölge olmuştur. MÖ 15. yüzyılda Osmanlı Devletinin Menteşeoğulları’nı egemenlik altına alması ile birlikte bölgede Menteşe Sancağı kurularak Osmanlı hakimiyeti başlar. Yaklaşık 100 yıl sonra, 1522 yılında Rodos’un ele geçirilmesinin ardından Bodrum Kalesi’nin de Osmanlı hakimiyeti altına alınması ile Muğla’nın fethi tümüyle tamamlanmıştır.

TOP